Tarsus Üniversitesi’nin temelleri 1992 yılında Mersin Üniversitesi’ne bağlı olarak kurulan Tarsus Meslek Yüksekokulu ile atılmıştır. 2001 yılında Tarsus Teknik Eğitim Fakültesi, 2005 yılında Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik Yüksekokulu kurulmasıyla eğitim faaliyetlerini genişletmiştir.Bugün itibari ile 4 fakülte, 1 enstitü, 1 yüksekokul ve 2 meslek yüksekokulu ile faaliyetlerini sürdürmektedir.

Tarsus Üniversitesi

Neden Tarsus--

Tarsus… Sokakları hep tarihin sonsuzluğuna açılan, attığınız her adımda yaşanmışlıkların izini barındıran kadim kent... Anadolu’daki ilk yerleşim yerlerinden biri olma hüviyetiyle Çukurova’nın ortasından sekiz bin yıl öncesine uzanan mazi… Kötüler için zehir, iyiler için şifa ve dünyayı daha yaşanabilir bir yer hâline getirecekler için bilgelik anlamı taşıyan Şahmeran Efsanesi’nin doğduğu topraklar… Tarsus; kimine göre nehir tanrısı Cydnos’un, oğlunun isminden esinlenip kurduğu Parthenia kentinden, kimine göre ise Pegasus’un Kilikya ovasında yolunu şaşırıp ayağını sakatlamış olmasından hareketle Latince ayak tabanı anlamına gelen “Tarsos”tan adını almıştır. Hitit tabletlerinde Tarşa, Asur kaynaklarında Tarzi, Grek kaynaklarında Tarsos; Arap ve Osmanlı kaynaklarında Tersîs ve Tarsûs adıyla da anılır.
Kilikya’nın kapısı olma özelliğini taşıyan Tarsus’un kuruluşu 8 bin yıl öncesine dayanır. Gözlükule Höyüğü’nde yapılan kazılarla Anadolu’daki ilk yerleşim yerlerinden biri olduğu bilinen Tarsus, zengin bir kültüre ve ilklere ev sahipliği yapmaktadır. Antik Çağ’ın en büyük tapınaklarından olan Donuktaş Mabedi, putperestliğe karşı çıkıp köpekleri ile bir mağaraya saklanan ve burada 300 yıl uyuduğu rivayet edilen ‘Ashab-ı Kehf’in mağarası, Hz. Peygamber’in ilk müezzini Bilal-i Habeşî’nin makamı ve mescidi, Danyal Peygamber’in kabrinin bulunduğu Makam Camii de bu toprakların bağrındadır.
İncil'in yazarlarından biri olan Aziz Pavlus’un doğduğu ve yaşadığı bu kent, Hristiyanlarca hac yeri olarak kabul edilen Aziz Pavlus Kilisesi ve suyunun şifalı olduğuna inanılan Aziz Pavlus Kuyusu ile her yıl yüzlerce ziyaretçi ağırlar. Ölümsüzlük iksiriyle anılan Lokman Hekim’in bir rivayete göre de Cemşab’ın; Tevrat’ın anlatılarına göre Hz. Adem’in üçüncü çocuğu dünyada doğan ilk peygamber Şit’in ve Abbâsî Halifesi Me’mûn’un türbesi de Tarsus’tadır.
Malazgirt’i kapı belleyip Anadolu’yu yurt tutmaya gelen Türkler, aynı edayla fütuhat çağının gazilerinden Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın önderliğinde Kleopatra kapısından da 1082 yılında girerek Tarsus’u fetheder. Ardından çil çil kubbeler serperek; camiler, hamamlar, köprüler, türbeler, bedestenler, kaleler ve konaklar inşa edip Tarsus’u ihya eder. Cydnus Akarsuyu’nun (Berdan, Tarsus Çayı) hayat verdiği verimli topraklarda kurulan bu kent, geçmişten bu yana önemli bir ticaret merkezidir. Bugün Ulu Camii’nin bitişiğinde, ‘tütsü’ ve ‘kaynar’ kokularıyla bizleri kendine doğru çeken Kırk Kaşık Bedesteni, zamanında tüccar katarlarının güzergâhında önemli bir dinlenme noktası olmuştur.
Kentin ortasında Roma dönemine ait hamam kalıntıları ve göbek taşıyla iç kısımdaki duvarlarında yer alan kırmızıya çalan renklerin, Şahmeran’ın kanından geldiğine inanılan Şahmeran Hamamı bulunmaktadır. Tarihe tanıklık eden izler, sokaklar boyunca devam eder: Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın Romalı General Antonius’la buluştuğu Kleopatra Kapısı ile coğrafi kıymetinden haber verirken, Çanakkale Harbi’nde düşmanın yüzen kalelerini birer birer suya gömen Nusret Mayın Gemisi ile şanlı tarihimizi hatırlatır. Avlusundan taşan hayatla çevrelenmiş Tarihî Tarsus Evleri ise Arnavut kaldırımlı sokaklarıyla sayısız hatıranın izini taşır.
Tarsus gönlü zengin, vatanperver insanların memleketidir. Kurtuluş Savaşı sırasında, batı cephesinde savaşan askerlerin ihtiyaçlarını gidermek adına, fabrikasını durmaksızın çalıştıran ve karşılığında tek kuruş almayacağını ifade eden, bu nedenle “Dokur” soyadı verilen Rasim Bey’in memleketidir. Tarsusî kahvenizi yudumlarken suyunun bolluğu, sesi ve serinliği ile yorgunluğunuzu atabileceğiniz ‘Şelale’si, bir günde dört mevsimi birden yaşamanıza vesile olan yaylaları ve nasırlı ellerin işlediği verimli topraklarıyla her mevsim hayatı kolaylaştıran bir kenttir Tarsus.
Sokaklarında Akdeniz insanının sıcaklığı, yüzyıllara meydan okuyan geniş taş duvarlı konakları, damlataş mağaralarının en güzel örneklerinden biri olan Taşkuyu Mağarası ve farklı kültürlerin etkisi ile harmanlanan kendine has lezzetleriyle (rezene kokulu kömbesi, lepesi, mamulü, kerebiçi, fındık lahmacunu, humusu…) zengin bir manzara sunmaktadır. Bu zengin mozaiğin yanında Tarsus bir kültür ve eğitim kenti olarak da anılmaktadır. Dünyanın ilk coğrafya bilgini Filozof Strabon (MÖ 64 - MS 24); birçok filozof, dil bilgini ve şairin Tarsus'ta yaşadığını, Tarsus'un ticaret kenti olma özelliğinin yanında kültür ve üniversiteler kenti de olduğunu belirtmektedir.
1571’de Osmanlı hâkimiyetine giren Tarsus’ta Kubat Paşa Medresesi’nden yayılan bilgi ışığı birçok sanatkâr, devlet adamı ve düşünüre ilham vermiş ve nice kuşakları aydınlatarak bugüne ulaşmıştır. Bulundukları kentlerde mekânsal dönüşümü gerek ekonomik gerekse de sosyal anlamda belirleyen üniversitelerin yer aldıkları kentler “Üniversite Kenti” olarak nitelendirilmektedir. Kadim tarihinde ilk üniversiteleri, düşünce akımlarını barındıran bir kent olan Tarsus da 2018 yılı itibarıyla bu fonksiyonu üstlenerek Üniversitesi ile kentin ve bölgenin dinamiklerine yön vermeye başlamıştır.
Tarsus Üniversitesi; nitelikli eğitim, özgün ve ileri araştırma ile insanlığın gelişmesine ve ilerlemesine katkı sağlayan, saygın bir işbirliği içinde toplum yararına hizmet üreten, yenilikçi, değer katan ve gelişim odaklı bir üniversitedir. “Kanadımız gayretimizdir.” şiarıyla yola çıkan Tarsus Üniversitesinin vizyonu; daima mükemmelin izinde, mensubu olmaktan onur duyulan, saygın bir dünya üniversitesi olmaktır. Genç, dinamik ve nitelikli kadrosuyla; meslekî donanıma sahip, etik değerleri gözeten, ülke sorunlarına duyarlı, gücünü gayretinden ve azminden alan bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir.

--